14 Haziran 2010 Pazartesi

BİR ŞEHRİ BIRAKMAK


Şehirler insanlara benzer. Onların da çarpan bir yürekleri vardır; kimi zaman delicesine çarpan kimi zamansa atıp atmadığı belli olmayan. Gülen şehirler vardır tabi ağlayanlar da. Göründüğü gibi apaçık olanların yanında içinde bin bir sırrı saklayan şehirler vardır.

Hangi şehirde yaşıyorsanız bir süre sonra ona benzemeye başladığınızı görürsünüz şaşırarak. Şehrin dokusunun içinize işlediğini fark edersiniz. O şehirde yetişen bir bitki gibisinizdir, bir binanın çimentosu, bir ağacın dalları…Yolları olursunuz her metrekaresini bildiğiniz.

Sokaklarında gezdiğinizde hissettiğiniz o tanıdıklık duygusu, güven verir. Oraya ait olduğunuzu düşünür, bu şehrin sizden vazgeçemeyeceğini sanırsınız.Rüzgarı bile başka eser;tanıdık tanıdık, yumuşak yumuşak… ”Ben buraya aidim”der; bir sevgilinin kollarına bırakır gibi bırakırsınız kendinizi o kente.

Bazı şehirlerle helalleşirsiniz ayrılırken. Alacağınız vereceğiniz kalmamıştır. Başı dik, gönlü rahat bir şekilde ayrılır bir daha arkaya bakmazsınız. Ama bazılarına “Bana yıllarımı geri ver”diyesiniz gelir. Bir zorba gibi sırt çevirir size şehir, anlarsınız ki kaderiniz bir mazlumun kaderidir. Hazindir bu ayrılıklar; eli böğründe ,gözü arkasında kalmak tarifsiz keder verir insana.

Yaşadığınız yerde deniz varsa; her sokağın sonunda denizin narin, nazenin maviliğiyle buluşacağınızı sanırsınız. Dalgalar gelip sizi merhabalayacak, haylaz martılar pike yaparken size göz kırpacak, yosunlar bütün yeşiliyle sizi çağıracak. Sahilde otururken,bir çay içerken, denizi seyreylerken, bu güzelliği sindirmeye çalışırken hiç tereddütsüz şunu dersiniz:
-Saadet ,bu değil de nedir?

Şehrin ortasından geçen çayları olan şehirler vardır. Oranın ahalisi alışıktır buna ya, dışarıdan gelenin tuhafına gider bu. Bir köprü başında izlerken akmayan çayları, suyun yerine dolanan keçileri başkası değil ya bir tek senin aklına gelir bu çayın deli deli aktığı, kabına sığmadığı bir gün terliğini kapıp götürdüğü; seke seke dönerken eve duyduğun sevinçle karışık üzüntü. Annene vereceğin hesap bir yana, çayla bir oluşun, senden bir parçanın onun oluşu… Kayıplarına böyle bakmaya başlarsın bir müddet sonra; hayat senden bir şey almışsa apansız bir gün yine geri verir, vermese de ziyanı yok; kaybedilen her parçada ben varım, benim izim var deme olgunluğuna ulaşırsın.

Sonra zalimce rüzgarlar esmeye başlar; sizi okşayan, size dokunan o yumuşacık rüzgar, bu defa bir başka eser.

İnsanlar gibidir şehirler de; ne zaman bağrına basacağı ne zaman silkeleyip atacağı belli olmaz.

Lal olur diliniz, kelimeleriniz de alıp gitmiştir başını; ne çok söyleyeceğiniz vardır da diyemez, meramınızı anlatamaz olursunuz. Dehşet içinde anlarsınız ki bu şehirde fazlalıksınız.

Sonra… Sonra… Başınızı önünüze eğer, çeker gidersiniz.

İLKAY GÖKÇEN
11-06-2010 ANKARA